search
Cem Avcıoğlu
Cem Avcıoğlu
Diğer Yazıları

30. yılında Türkiye ve dünyada nüfus günü

Her yıl 11 Temmuz’da kutlanan Dünya Nüfus Günü 30. yılında kırılgan durumdaki nüfus gruplarının durumuna dikkat çekmeye devam ediyor.

Bugün 11 Temmuz Dünya Nüfus Günü. Bu önemli gün, temel olarak kadınlar, çocuklar, gençler ve mültecilerden oluşan kırılgan nüfus gruplarına ilişkin konulara dünya kamuoyunun dikkatini çekmeyi hedefliyor. Bu kapsamda 1969 yılında kurulmuş olan Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, aile planlaması, cinsel sağlık, üreme sağlığı ve cinsiyet eşitliği gibi birçok alanda finansman sağlıyor ve sürdürülebilir kalkınmayı destekleyen politika ve stratejiler oluşturuyor. Geçtiğimiz iki yılda Dünya Nüfus Günü’nün teması “aile planlaması” olarak belirlendi. Nüfus Fonu, aile planlamasına yönelik yaptığı yatırımlar ile 2017’de başta gelişen ülkelerde olmak üzere dünya genelinde aileler ve sağlık sistemlerine 819 milyon dolar tasarruf ettirdi.

Konuya ülkemiz cephesinden bakıldığında, Türkiye’nin son 20 yılda sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi ve yaygınlaştırılması ile aile planlamasına yönelik büyük aşama kaydettiği görülüyor. Bu açıdan nüfus konusu Türkiye’de daha ziyade içinden geçilen demografik değişim sürecinde üretilecek politikalar ve “demografik fırsat penceresi” başlıkları altında tartışılıyor. Nüfus artış hızı düşerken, çalışma çağındaki nüfusun yüksek seviyelerde seyretmesi anlamını taşıyan demografik fırsat penceresi, etkin politikalar ile birleştiğinde ekonomik ve sosyal kalkınma seviyesinde hızlı artışlar sağlayabiliyor. Zira demografi, işgücü arzı, iç talep büyüklüğü, bağımlı nüfusun büyüklüğüne bağlı olarak değişen kamu harcamaları ve sosyal güvenlik sistemi dengesi açısından önem arz ediyor.

Türkiye’de 15-64 yaş arasındaki çalışan nüfusun toplam nüfus içindeki payı 1990’lı yıllardan itibaren süratli biçimde artmaya başladı ve 2016 yılı itibariyle %66,8 seviyesine ulaşarak zirveye ulaştı. 2016 yılından itibaren düşen aktif nüfusun oranı, 2040 yılından itibaren 1990’lı yıllardaki seviyesine gerileyecek. Ancak bu noktada temel fark 1990’lı yıllarda %6 seviyesine yakın olan 64 yaş ve üstü grubun payının %16’ının üzerine çıkacak olması.

Yakın gelecekte ülkenin kalkınması üzerinde risk yaratabilecek koşulların oluşmaması için bugün atılması gereken birçok adım var ve bunların önemli bir kısmı kadınlar, çocuklar ve gençleri içeriyor. Genç bireylerin günümüz teknolojilerini kullanmak, gelecek teknolojileri anlamak üzere gerekli becerileri edinmesini sağlayacak ve nitelikli ve mutlu bireyler haline gelmelerini sağlayacak sosyal politikaların oluşturulması en öncelikli konu. Nitekim bugün yükselen emek verimliliği, işgücünü piyasaya arz eden kişi sayısını önemsizleştirmeyi sürdürüyor. İşgücü arzına ilişkin kaygıları önemsizleştiren bir başka faktör de hâlihazırda %34 gibi oldukça düşük seviyelerde seyreden ve kuşkusuz bir gelişim alanı olan kadınların işgücüne katılımı. Öte yandan tüm bu gerekli yapısal dönüşümlere eklenmesi gereken kayıt dışılıkla mücadele, başarılması halinde sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliğini güvence altına alabilecek bir başka unsuru oluşturuyor.

“Genç ve dinamik” nüfusun anlam bulabilmesi kayıt dışı çalışma koşullarında yer bulan niteliksiz işgücü ile mümkün olamıyor. Bu açıdan günümüzün uluslararası ticaret ortamında, potansiyel işgücü arzının büyük bölümünü oluşturan kadınlar ve gençlere kişisel ve kolektif potansiyellerine ulaşmalarına yardımcı olacak eğitim, sağlık ve istihdam koşullarının sağlanması rekabetçi bir ekonomi oluşturma çabasının temel taşları konumunda.