search

Mutluluğa Kafa Yormak Yeniden Moda Olacak mı?

GSYH’nın kısıtlarından bahsettiğim Ocak ayındaki yazımda ölçtüğümüz ve yönetmeye çalıştığımız öğelerin toplum/ulus/insanlık olarak nihai hedefimizle örtüşüp örtüşmediği sorusundan yola çıkmıştım. GSYH’nın kısıtlarından dolayı alternatif ölçüm yöntemlerinden biri olarak gelişmenin kapsayıcı niteliğini de hesaplamalara dahil eden Kapsayıcı Kalkınma Endeksi’ni ise bir başka yazımda tanıtmıştım. Kaldığımız yerden devam edelim.

Ülkelerin performansını GSYH artışının ötesinde ölçütlerle değerlendirme arayışlarının sonucu olarak yeni veri setleri üretiliyor. Birleşmiş Milletler’in Dünya Mutluluk Raporu ve OECD’nin Daha İyi Yaşam endeksi gibi girişimler akla ilk gelen örnekler. Bu veri setleri alternatif değerlendirme ölçütlerini hesaplayıp gündemde tutarak politika yapıcıların politika tasarlama sürecine ışık tutmaya çalışıyor. Avrupa’daki ekonomistlere yapılan bir anket, ekonomistlerin mutluluk temelli göstergelerin önemli olduğuna ve kullanılması gerektiğine inandıklarını teyit ediyor. Ancak aynı ekonomistler bu göstergelerin yaygın kabul görebilecek hale gelmesi için önümüzde daha çok uzun bir yol olduğunu da ifade ediyorlar.

Sosyal gelişim, yaşam kalitesi, sürdürülebilirlik ve mutluluk gibi kavramların ve kaygıların hayatımıza girişi Google’ın Ngram hizmetiyle daha uzun vadeli bir perspektiften de gözlenebiliyor. Google Ngram 1800’lü yıllardan 2008 yılına kadar yayınlanmış 5 milyondan fazla kitabın içinde yer alan 400 milyondan fazla kelimeyi tarıyor ve aratılan kavramın ne kadar sıklıkla kullanıldığının gelişimini gösteriyor.

Görüldüğü gibi “mutluluk” (happiness) kelimesinin kullanımı 1800-1980 döneminde istikrarla azalırken, 1980 sonrasında yatay bir seyir gösteriyor. İlginç olan, mutluluk kelimesi ile “üretim” (production) kelimesi karşılaştırıldığında ortaya çıkan resim. 1800’lü yıllar boyunca mutluluğun kullanımı azalsa, üretimin kullanımı artsa da, mutluluk daha yaygın kullanılmış. Bu tablo sanayileşme ve sermaye birikim sürecinin ön ve erken aşamalarında üretimden ziyade mutluluk konusunun üzerinde daha fazla kafa yorulduğunu gösteriyor. Yaklaşık olarak Birinci Dünya Savaşı dönemiyle birlikte üretim kelimesi kullanımı mutluluğu geride bırakmış ve İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar hızlı bir yükseliş sergilemiş. Üretim kelimesi kullanımı yaygınlığının ise 1980 sonrasında istikrarla azaldığı dikkat çekiyor.

Mutluluk ve üretim kelimesinin kullanım yaygınlığı arasındaki makasın kapanmaya başladığı görülse de halen oldukça geniş olduğu göz ardı edilmemeli. Nitekim bu resim Avrupalı ekonomistlerin beklentisini teyit eder bir görünüm sunuyor.

Bu grafiğin hangi kavrama daha çok fikri yatırım gerçekleştirildiğinin bir göstergesi olduğunu kabul edersek, mutluluk ve sair kavramların daha da yoğun şekilde tartışılması gereği ortaya çıkıyor. Ne kadar tartışılırsa, kavramın ve ölçütlerinin tanımlanıp geliştirilmesine ne kadar yatırım yapılırsa, reel politikalara yansıması da o kadar mümkün olacaktır. Bununla birlikte Ngram’ın yaptığı taramanın 2008 yılına kadar olduğunu belirtmiştik. O tarihten sonra sosyal gelişme, mutluluk, sürdürülebilirlik kavramlarının öneminin arttığını da not edelim.

Son bir nokta daha: Üretim vurgusundaki artış ya da üretime daha fazla kafa yorulmasıyla birlikte tarihte üretimin ve onu temsil etmesi için tahmin edilen Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın arttığını biliyoruz. Kişi başına üretimdeki artışın da ülkeleri “gelişmişlik” kategorisinde üst basamaklara taşıdığını... Ancak dünyada halen “mutluluk”a “üretim”den daha fazla önem veren “gelişmemiş” ülkeler var. Bir sonraki yazımda bu ülkelerden birinden bahsedeceğim.