search

Ticaret Savaşlarında Son Perde: Çin’in Likidite Tedbirleri İşe Yarayacak mı?

ABD ve Çin arasında baş gösteren ticaret savaşında hemen her senaryoda mutlak anlamda kaybeden taraf Çin olarak görülüyor. Ancak bu savaşın küresel boyutta hacme sahip şirketler ve kurumlar üzerinden diğer ülkeleri de etkisi altına alması kaçınılmaz.

TSKB Blog’unda uzun süredir işlemekte olduğumuz ticaret savaşları konusunda Haziran ortasında bir ileri adım daha atıldı. Nisan ayı başında yayınlanan 45 sayfalık bir USTR listesinde Çin’den 50 milyar dolar değerinde ithalatı yapılan 1300 ürün yer almakta ve bu çalışmada listedeki ürünlere uygulanmak üzere %25’lik bir ek ticaret vergisi söz konusu edilmekteydi. 60 günlük değerlendirme süresi sona erdikten hemen sonra 14 Haziran akşamında ABD Başkanı Donald Trump Çin’den ithal edilen toplam 50 milyar dolar tutarında ürüne getirecek %25’lik ek tarifelerle ilgili kararı imzaladı. Paketin ilk bölümü kapsamında 800 kalemden oluşan 34 milyar dolar tutarında bir ürün grubu üzerinde vergiler 6 Temmuz’dan itibaren yükseltilecek, geri kalan kısım ise incelemeden sonra hayata geçirilecek. Öte yandan, ay sonuna kadar Beyaz Saray’ın Çin menşeili firmaların ABD’deki yatırımları üzerine bazı kısıtlar getirmesi de bekleniyor. Çin’den yapılan karşı açıklamalara bakılırsa, atılan bu imza ile iki tarafın olası bir ticaret savaşı tehlikesini önlemeye yönelik olarak Mayıs ve Haziran aylarında attığı tüm adımlar hükümsüz kaldı. Çin’in benzer bir şekilde karşılık vereceğini açıklamasının hemen ardından ABD Başkanı Trump, bu yönde bir aksiyon alındığı takdirde, Çin’den ithal ilave 200 milyar dolar tutarında ürünlere ek %10’luk bir vergi uygulanacağını açıkladı. Haberle piyasalarda riskten kaçınma eğilimi tetiklenmiş oldu.

6 Temmuz tarihi itibarıyla geçerlilik kazanacak yeni ticaret vergileri şimdiden küresel şirketlerin kurumsal kârlarını ve ileriye yönelik beklentilerini tehdit etmeye başladı. Bu şirketler sadece ABD veya Çin şirketleri de değiller. Alabama’daki fabrikasından Çin'e sportif arazi aracı (SUV) ithal Alman Daimler grubu ABD'den Çin'e yapılan ihracat üzerindeki riskleri öngörerek kâr tahminlerini düşürdü. Güney Carolina’daki fabrikasında devam eden üretimiyle ABD'den en yüksek hacimde araç ihracatı gerçekleştiren BMW kâr tahminlerini değiştirmedi ancak ABD-Çin ticaret gerginliği nedeniyle stratejik opsiyonların değerlendirildiği açıklamasında bulundu (Çin'de satılan tüm BMW'lerin %18'i ABD'den ihraç edildiğini söylemekte fayda var). Öte yandan ticaret gerginliği Philadelphia FED'in mid-Atlantic iş dünyası anketinde de kendini göstermeye başladı. Yeni siparişlerde düşüşün etkisiyle "iş durumu endeksi” Kasım 2016'dan bu yana en düşük seviyeyi gördü. Öte yandan ABD'nin çelik ve alüminyum ticaret vergilerine maruz kalan Hindistan karşılık olarak ABD'den ithal badem üzerindeki gümrük vergisini 20 yüzde puan yükseltti. Böylece badem ithalatında açık ara birinci sırada bulunan bu ülke de Euro Bölgesi ve Çin gibi ABD’nin ticaret vergilerine karşı sesini yükseltti.

Tekrar Çin’e gelirsek… Bilindiği üzere, Çin ekonomideki yüksek kaldıracı düşürme adına kesintisiz üç yıldır tedbirler alıyor. Çin’de alınan önlemlerin sonucunda, konvansiyonel bankacılık sistemi dışından yapılan toplam sosyal finansmanı hızla gerilemekte, finansal olmayan şirketlerin borçlanma maliyetleri yükselmekte, kurumsal borçluluk oranı düşmekte, yerel hükümetlerin yatırımları yavaşlamakta ve kamu/özel firmalarda iflaslar görülmekte. Öte yandan 2015 yılında Çin hisse piyasasındaki çöküşün ve binin üzerinde hisse senedinde görülen %10’luk (devre kesici limit) düşüşün anıları ülkede hâlâ taze. Varlık erimesinin yanında, resmi rakamlara bakılırsa (China Securities Journal), 5,5 trilyon yuanlık (851 milyar dolar) bir hisse portföyü kredi piyasasında teminat olarak kullanılıyor ve bu toplamın yaklaşık 900 milyar yuanlık kısmındaki değer kayıpları teminat çağrılarını tetiklemiş durumda. Dolayısıyla olumsuz haber akışı ile artık kredi piyasası da tehdit altında.

Çin’in ABD’den yaptığı ithalatın büyüklüğü düşünüldüğünde (2017: 130 milyar dolar), bu ülkenin, ABD’nin olası ek ticaret kısıtlarına aynı boyutta cevap veremeyeceği aşikâr. Olumsuz gelişmeleri dengeleme ihtiyacı duyan para otoritesi PBoC’nın peş peşe açıkladığı piyasa müdahalelerini bu yönden de düşünmekte fayda var. Nisan ayında kısa vadeli borçlanma oranlarını 5 baz puan indiren PBoC, ardından beklenmedik bir şekilde, zorunlu karşılıkları 100 baz puan indirmiş ve bu yolla bankaların kullandıkları orta vadeli borçlanma olanağında (MLF) vadesi gelen dönüşleri karşılayabilmeleri için piyasaya 1,3 trilyon yuan (203 milyar dolar) sürmüştü. Son gelişmelerin ardından PBoC, vadesi henüz dolmamış olmasına rağmen, tekrar MLF olanağını kullanarak piyasaya 200 milyar yuanlık (31 milyar dolar) likidite sağladı. Ters repo işlemlerinde ise vadesi gelen 50 milyar yuanlık dönüşleri 100 milyar yuan ile fonladı. Bunların ardından, merkez bankası yakın zamanda bir kez daha zorunlu karşılıklarda indirime gidebileceğine dair kuvvetli bir sinyal verdi.

Piyasaya sunulan bol likidite yuanın değer kaybetmesine neden olurken likidite tedbirlerinin yetersiz kalması durumunda ise gündeme faiz artışları gelecektir. PBoC’nın FED’in son faiz artırımının ardından faiz silahını kullanmadığını hatırlatırız. Ancak ülke ekonomisinin mevcut dengelenme çabası içerisinde faiz artışları ülkenin büyüme oranlarını sarsacak, bu durum ise emtia ihracatçıları başta olmak üzere gelişmekte olan ülke piyasalarını baskı altına alacaktır