Global çalışma koşulları birbirinden ne kadar farklı?
Ülkeler arası işgücü piyasaları karşılaştırmalarında çoğunlukla işsizlik oranı, kadınların işgücüne katılım oranı, ortalama ücretler ve benzeri veriler ilk akla gelen değişkenler arasında. Ancak son yıllarda bireylerin işgücüne katılabilme veya iş bulabilme olanaklarının yanı sıra çalışma koşulları da ekonomistlerin ve politika yapıcıların dikkatini çekmeye başladı. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün Avrupa Yaşam ve Çalışma Koşullarını İyileştirme Vakfı ile ortak çalışması olan Global Perspektifte Çalışma Koşulları (Working Conditions in a Global Perspective) isimli rapor da tam da bu dönemde yayınlandı. Raporun bulguları Avrupa Birliği (AB) üye ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Çin, Türkiye, Güney Kore ve benzeri ülkelerin katılımıyla yapılan anket çalışmalarının derlenmesiyle oluşturuldu.
Çalışılan ortamın sıcaklığı, nem durumu, kullanılan makinelerin veya ortamdaki insanların sesi gibi pek çok faktör, iş güvenliği ve işçinin sağlığını doğrudan etkileyen faktörler olarak anket sorularında değerlendirilmiş. Global seviyede incelendiğinde sonuçlar işçi sağlığına risk oluşturabilecek faktörlerin yaygın olarak gözlemlendiğini ortaya koyuyor: Katılımcıların yaklaşık yarısı duruş bozukluğu yaratma etkisi yüksek görevler gerçekleştirmek durumunda kaldıklarını belirtiyor. Aynı şekilde çalışanların %20’si yüksek sıcaklığa sahip ortamlarda, yaklaşık %30’u gürültülü ortamlarda çalışıyor.
Rapora göre, çalışma koşullarının pek çok alt kaleminde ülkeler arası fark yüksek seviyede. Örneğin, AB ülkelerinde çalışanların %15’i haftada 48 saatten fazla çalışırken, aynı oran Çin ve Güney Kore’de %40, Türkiye’de ise %57 (Grafik 1). Türkiye’de çalışanların %51’i, ABD’de çalışanların %48’i, Avrupa Birliği’nde ise çalışanların %37’si “yoğun” yani hızlı ve kısıtlı zamanlar altında çalıştıklarını ifade ediyor.
İş saatleri dışında çalışmak global seviyede sık gözlenen bir durum: Türkiye’de çalışanların %22’si ve Avrupa Birliği’nde çalışanların %24’ü iş saatleri dışında çalıştıklarını belirtiyor.
İş yoğunluğu veya isçinin çalışma kapasitesi dikkate alınmadan belirlenen hedefler, çalışanlarda ciddi psikolojik problemlere sebebiyet verebiliyor. Bu sebeple, çalışanın gerçekleştirdiği görevlerin yoğunluğunu ve hızını belirleyen faktörleri ortaya koymak önem arz ediyor. Bu faktörler arasında müşteriden gelen talep ilk sırada yer alıyor. İkinci sırada yöneticilerin çalışanlarla koordinasyonu üçüncü sırada ise sayısal üretim veya performans hedefleri geliyor. Buna göre Türkiye’de çalışanların %48’i müşteri talebine, %45’i yöneticilerinin direktiflerine, %37’si ise kendilerine verilen performans hedeflerine göre çalışma hızlarını belirlediklerini kaydediyor.
İşgücü eğitimi konusunda Türkiye diğer ülkelerin bir hayli gerisinde performans gösteriyor. ABD’de çalışanların %59’u, AB’de %34’ü, Türkiye’de ise yalnızca %15’i meslek içi eğitim aldıklarını ifade ediyor.
Genel olarak değerlendirildiğinde, çalışma koşullarında iyileşmeye gidilmesi global seviyede gözlemlenen bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkıyor. Bu konuda Türkiye’de iş kalitesini artırıcı yöntemler arasında iş programının esnek çalışmaya imkan verecek şekilde düzenlenerek iş saatleri dışında çalışmanın önüne geçilmesi ve işgücünün daha fazla meslek içi eğitime ulaşabilmesi başı çekiyor.
Bunlar da İlginizi Çekebilir



