Küresel ısınma 1,5˚C’yi aşarsa bizi neler bekliyor?
1-5 Ekim tarihleri arasında Incheon, Güney Kore’de yapılan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) sonrasında 40 ülkeden 91 yazar ve editör tarafından yazılıp 195 ülkenin onayından geçen “Küresel Isınma 1,5˚C Özel Raporu (SR1.5C)”, dünyanın iklim değişikliği karşısında hangi yöne ilerlediği hakkında bilgiler içeriyor. 42 bin civarında yorumun değerlendirmeye alındığı raporda, konuya ilişkin kaleme alınan 6 bini aşkın bilimsel yayın incelendi ve derlendi. Yayınlanmasına 2015 yılında Paris’te yapılan Birleşmiş Milletler toplantısında karar verilen raporda değinilen konulara kısaca bir bakalım:
Küresel ısınmanın 1,5˚C ile sınırlandırılması konusunda ivedi bir şekilde hareket edilmesinin önemini ortaya koyan raporda, bu sınırlandırmanın sürdürülebilir kalkınma ve insan refahı için büyük önem taşıdığı ve 1,5˚C’den 2˚C’ye çıkılması halinde ne farklılıklar olabileceği gözler önüne seriliyor. Rapora göre küresel sıcaklıkların endüstriyel dönem öncesine göre 2˚C artması halinde, sadece doğal yaşama alanlarının kaybı değil insan hayatının da doğrudan etkilenmesi bekleniyor.
Raporda, karbon emisyonlarının yüksekliği ve ülkeler tarafından verilen taahhütlerin küresel ısınmadaki artışı sadece 1,5˚C’de tutmaya yetmeyeceği, insani aktiviteler tarafından oluşan emisyonların da bugün itibarıyla sıfıra indirilmesi halinde 1,5˚C’ye ulaşılabileceği belirtiliyor.
Peki, küresel ısınmayı 1,5˚C ile sınırlandırmak yerine 2˚C ile sınırlandırmak iklimsel anlamda ne gibi sonuçlar doğuracak?
- Aşırı hava değişiklikleri sayısında artış,
- Sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin ve insan refahının sağlanması açısından daha büyük zorluklarla karşılaşılması,
- Daha fazla sağanak yağış ve sel felaketi,
- 2100 yılı itibarıyla küresel deniz seviyelerinde beklenen artışın, yaklaşık 10 santimetre daha yüksek olması,
- Okyanuslarda sıcaklık, asidite ve oksijen seviyelerinde daha hızlı ve daha fazla azalma,
- 1,5 milyon ton daha az deniz balıkçılığı,
- Sağlık, gıda ve su temini, insan güvenliği ve ekonomik büyüme gibi iklim ile ilgili risklerin daha fazla ön plana çıkması,
- 2100 yılına kadar mercan resiflerinde oluşacak %70’lik azalmanın %100’e yükselmesi,
- 2100 yılına kadar 60 milyon insanın daha şiddetli kuraklığa maruz kalması.
Yukarıdakiler yüzlerce maddeden sadece birkaçı. Peki kim bu senaryolara karşı neler yapılması gerekir? Rapordan bazı maddeler şu şekilde:
- 2030 yılına kadar 2010 yılı emisyon seviyelerinin yarısına ve 2050 yılında net sıfır emisyon noktasına inilmeli,
- Düşük karbonlu enerji teknolojisine yapılan yatırımlar ve enerji verimliliği, 2015 seviyelerine kıyasla 2050 yılına kadar yaklaşık beş kat artırılmalı,
- 2050 yılında küresel elektrik enerjisinin %75-80’i yenilenebilir enerjilerden sağlanmalı,
- 2015-2050 yıllar arasında enerji arz tarafında 1.600-3.800 milyar ABD Doları ve enerji talep tarafında 700-1.000 milyar ABD Doları değerinde yatırım yapılmalı.
İklim değişikliğinin fiziksel risklerinin azaltılması için atılabilecek yeni adımlar bir diğer açıdan iklim bağlantılı riskleri kapsamlı şekilde değerlendirmeyen ekonomiler ve şirketler için düşük karbonlu bir geleceğe geçiş risklerinin artacağı anlamına geliyor. (Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.)
Mevcut taahhütler çerçevesinde, küresel ısınma hedeflerinin tutmayacağı bir gerçek. Bu nedenle ülkelerin acilen aksiyon alması gerekiyor. Bu aksiyonların neler olabileceği Aralık ayında Polonya’nın Katoviçe şehrinde yapılacak olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) 24. Taraflar Konferansı’nda (COP24) tartışılacak. Bu önemli rapor sonrası 2019 yılında iki kritik IPCC raporu daha kamuoyu ile paylaşılacak: İklim Değişikliği ve Karasal Sistemler, Değişen İklimde Okyanuslar ve Buz-küre (Kriyosfer). SR1.5C çerçevesinde yeni hedeflerin belirlenmesi ve bu hedeflerin ivedilikle aksiyona geçmesini beklemek sürpriz olmaz.