Sürdürülebilirliğin finansmanında çevresel ve sosyal kriterler
Sürdürülebilirlik konusunda farkındalık günden güne artıyor, özel sektör, sivil toplum ve kamu kurumları farklı çalışmalarla sürdürülebilirlik odaklı adımlar atıyor. Hiç yaşanmasa dediğimiz çevre kazaları, bu alanda daha çok sorumluluk almamız gerektiğini hatırlatıyor. Örneğin son 10 yılın çevre karnesinde öne çıkan olaylar arasında yer alan Meksika Körfezi’ndeki petrol sızıntısında, 11 kişi hayatını kaybederken, denize dökülen milyonlarca varil petrol nedeniyle doğal yaşam ciddi zarar gördü. Bu kazanın maliyetinin yaklaşık 53 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Zedelenen kurumsal itibarın faturası ise bundan çok daha fazla.
Çevresel ve sosyal riskler, finansal risklerin yanı sıra artık projelerde değerlendirilen önemli kriterlerden biri haline geldi. “Sürdürülebilirlik” kavramı finansman kelimesi ile birleşerek artık ayrıl(a)maz bir ikili oluşturmuş durumda.
Peki, finansal kurumlar çevresel ve sosyal risk yönetimi için neler yapıyor?
Kredi değerlendirme süreçlerinde finansal, teknik veya ekonomik konular beraberinde artık çevresel ve sosyal etki başlıklarının da değerlendirilmesi şart oldu.
Her banka farklı bir model ile bu süreci yönetse de özünde yapılan uygulamalar birbiriyle neredeyse aynı diyebiliriz.
Öncelikle bankalar çalışma prensiplerine göre bir çevresel ve sosyal risk değerlendirme sistemi oluşturuyor. Finansman sağlamayacakları sektörleri içeren bir yasaklı listesi belirleniyor. Bu liste belirlenirken en başta çevresel ve sosyal elekler kullanılmakta. Böylelikle kredi başvurularında kullanılacak olan sistem altyapısı oluştu.
Daha sonra her bir yeni yatırım için, proje ve proje sponsoru, oluşturulan bu sisteme göre çevresel ve sosyal değerlendirme sürecine tabi tutularak risk kategorilerine göre sınıflandırılıyor. Risk kategorilerine örnek vermek gerekirse yüksek riskliler Kategori A, orta riskliler Kategori B ve düşük riskliler Kategori C olarak tanımlanabilir.
Bankaların kurguladıkları sisteme göre, yüksek ve/veya orta riskli projelerin çevre ve sosyal alanlarla ilgili tüm dokümanları detaylı olarak incelenerek banka ekibi veya bağımsız danışmanlar tarafından saha ziyaretleri gerçekleştiriliyor. Çevresel ve Sosyal Eylem Planları hazırlanıyor. Bankalar, müşterinin de onayının alındığı bu doküman ile proje riskleri ve bu risklerin proje süresince nasıl yönetileceği konusunda müşteri ile el sıkışıyor.
Bu doküman içeriğinde, paydaş katılımı ve şikâyet mekanizması süreçleri, İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) ile ilgili mevzuata uyumu, projenin sulak alanlara yakınlığı, Yeniden Yerleşim Planı’nın varlığı (kamulaştırma kapsamında zorunlu fiziksel ya da ekonomik yeniden yerleşim olan projelerde), biyoçeşitlilik çalışmaları ve karbon emisyonları bakımından yüksek riskli projelerin operasyon döneminde yaratacağı ilave sera gazı emisyonlarının miktarı ve oluşacak karbon maliyeti gibi hususlar yer alıyor. Projeler her yıl düzenli olarak izlenip ve raporlanıyor.
Düşük risk kategorisinde yer alan projelerde ise yatırımcının, tüm çevresel ve sosyal izinleri almış olduğuna dair kontroller gerçekleştiriliyor ve geçici izinler takip ediliyor. Kredi verilecek tesis ve müşteriye ait çevresel ve sosyal bulgular (varsa), en azından yılda 1 kez, yıllık kredi gözden geçirme toplantıları sırasında takip ediliyor.
Ortak Dil
Sürdürülebilir bir ekonomiye geçiş ancak ortak eylem ile başarılabilir. Ekonominin bütün sektörlerinde iş yönetimi üzerindeki etki potansiyelleri ve kaldıraç güçleri göz önünde bulundurulduğunda, finans kuruluşları bu geçişe katkı sağlamada kilit bir rol üstlenmektedirler. Dünya Bankası Çevresel ve Sosyal Standartları, IFC Prensipleri, Ekvator Prensipleri başta olmak üzere proje finansmanında, sosyal sorumluluk ve çevre riskinin yönetilmesi konusunda emsal olarak kabul edilen bir “ortak dil” mevcut. FTSE4Good, Sorumlu Yatırım Prensipleri, Sürdürülebilirlik Endeksleri, İklim Prensipleri gibi birçok oluşum da finans sektöründe sürdürülebilirlik konularına odaklanıyor. Ülkemizde, kredi süreçlerinde çevresel ve sosyal risklerin değerlendirmesi ve ilgili politikalara entegre edilmesi yönünde Global Compact Türkiye liderliğinde hayata geçirilen Sürdürülebilir Finansman Bildirgesi’ne, Bankamızın da dahil olduğu 7 banka imza attı.
Olumlu Etkiler
Dünya Bankası, geçtiğimiz yıllarda sağlık, beslenme ve nüfus konularında yaptığı çalışmalar ile 310 milyon kişiye ulaştı. Avrupa Yatırım Bankası (EIB), 16,6 milyar euro yatırım ile 2017 yılında 23 milyon insana güvenli içme suyu sağlama imkânı buldu. Alman Kalkınma Bankası (KfW), Kuzey Afganistan’da gerçekleştirdiği sosyal ve tıbbi koşulları iyileştiren beş proje sonuçlandırarak 16.000 kişiye fayda sağladı. Fransız Kalkınma Ajansı (AfD), 2017’de finanse ettiği projeler ile 48 milyon ton CO2 emisyon azaltımı sağladı. Aynı konuda Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ise, yeşil ekonomiye geçiş hedefleri kapsamında 6,3 milyon ton CO2 emisyon emisyon azaltımı sağladı. Bu örnekler, çevresel ve sosyal farkındalığın artması ile gerçekleşen olumlu etkilerden sadece birkaçı. Diğer finansal kuruluşlar ve gerçekleştirdikleri faaliyetler düşünüldüğünde, yaratılan etki çok değerli.
Bunlar da İlginizi Çekebilir



