search

Sürdürülebilirlik rotasını netleştirme zamanı

2020’yi geride bırakıp yeni bir yılda yol aldığımız şu günlerde, çıkardığımız dersleri, önceliklerimizi ve hedeflerimizi bir kez daha gözden geçiriyoruz. Her alanda sürdürülebilirliğe odaklanmanın, gelecekte var olmanın tek koşulu olduğunu peşinen kabul ederek ve ilk sıraya koyarak…

Hepimiz 2020’nin çalkantılı bir yıl olduğunu kabul ediyoruz. Yönetici takımlarının bu yıldan çıkardığı temel derslerin başında, bazı dış olayların hiç kimse tarafından kontrol altında tutulamayacağı hatta tahmin edilemeyeceği geliyor. Hepimiz, bilginin, deneyimin, teknolojinin ve analizlerin ötesinde gerçekleşen olağanüstü durumlar için temel ihtiyacımızın çeviklik modeli olduğunu teyit ettik. Hızlı ve kararlı adımlar atmak, koşullara hızla adapte olmak ve insanı öne alan bir bakış açısıyla sürdürülebilir başarı sağlamak yoğun rekabet koşullarında hayatta kalmanın anahtarı. TSKB içinde çeviklik metodolojisini pandemiden önce hayata geçirmiş olmamızın avantajını ekip olarak hissettik ve tüm süreçleri bu şekilde sorunsuz yönettik. Çeviklik metodunu bir kavram olmanın ötesinde içselleştirilmiş bir çalışma biçimi olarak benimseyebilmiş olmamızla gurur duyuyorum. 70 yıllık değerlerimizin üzerinde her alanda değişime açık ve yenilikçi bir kurumsal atmosferi, üstelik uzaktan çalışıyor olmamıza rağmen hissediyoruz. Değişimle ilgili bu açıklığımız, sürdürülebilirlik çalışmalarının içinde “oyun kurucu” rolümüzü de güçlendiriyor. Biraz bu rolden söz etmek istiyorum.

Sürdürülebilirlik misyonu ve TSKB 

Bir kalkınma bankası olarak geleceğin inşasında aktif rolümüz var. Düne kadar gelecek planlarını mevcut koşulları analiz ederek ve geleceğe yönelik olabildiğince doğru tahmin ederek yapılandırırdık fakat yazının başında da söylediğim gibi öngörülemeyen dış koşullar bu işleyişi değiştiriyor. Pandemi öngörülemez bir dış koşuldu. Fikir liderlerinin ve karar vericilerin şu anda odaklanması gereken daha önemli bir dış koşul ise, iklim değişikliği. İklim değişikliğini stratejik planlarımızın içinde bir üst başlık yapmanın önemini kavramak zorundayız. Sürdürülebilir ve kapsayıcı bir kalkınma modelinin önündeki en büyük engelin iklim krizi olduğunun ayrımına varmak zorundayız. Ortak hareket etmenin ve güçleri birleştirmenin tarihi önem taşıdığı bir ayrımdan söz ediyorum. Uzun yıllardır üzerinde çalıştığımız ve her alanda çözüm üretme çabası içinde olduğumuz iklim krizi, sadece ekonomik değil çevresel ve sosyal alanlarda da ağır sonuçlar getirecek. Geleceğe yönelik karamsar tablolar çizmek çalışmalarımızın doğasına aykırı fakat bu üst başlığın önemini ve çözüm için hala zamanımız olduğunu bizden çok sık duyacaksınız. Küresel ısınmanın 2 derecenin altında kalması ile ilgili atılacak kararlı adımlarla 2025 yılına gelindiğinde uzun vadeli GSYIH oranında yüzde 2.8 artış beklendiğini konunun ekonomik önemine dikkat çekmek için anımsatmak istiyorum. Hayata geçirdiğimiz Yeşil Kuğu Platformu’nun çalışmalarını yakından takip etmenizi öneriyor ve iklim kriziyle mücadelede her zamankinden daha etkin bir rol olarak iş birliğine açık olduğumuzun altını çizmek istiyorum.

ÇEK : Çeşitlilik, Eşitlik ve Kapsayıcılık 

Bu başlığı tüm çalışmalarımızın ve taahhütlerimizin içinde sık sık duyacaksınız. Hem kendi çalışmalarımızda hem de kalkınma desteği sunduğumuz tüm projelerde “ÇEK etme” ye kararlıyız. Çalışanları “ÇEK” bakış açısıyla güçlendirmenin daha iyi ve hızlı karar almada avantaj yaratacağına inanıyorum. Bu sadece bir inanç değil, araştırma bulgularıyla desteklenen bir gerçek. ÇEK prensiplerinin ekonomik değerini ortaya koyan bir çalışma olarak son dönemde odak alanlarımız arasında yer alan toplumsal eşitlik konusunu örnek olarak alalım. 33 OECD ülkesi baz alarak yapılan bir araştırmaya göre OECD ülkelerinin kadın istihdam oranında ilk sırada yer alan İsveç’i yakalaması durumunda GSYİH 6 trilyon doların üzerinde artış gösterebilir.

Kendi organizasyonumuzda çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık ilkelerini bütünsel olarak hayata geçiriyor ve tüm projelerimizde önkoşullardan biri olarak bunu arıyoruz. Çünkü, değer gören, fikirlerine değer verilen, her açıdan desteklenen ve sadece bir kaynak değil vazgeçilmez bir değer olarak görülen çalışanın ekonomik katkısını önemsiyoruz.

Büyümek tek hedef değil

Nitelik ve nicelik kavramlarını sorgulamamız gereken bir dönemden geçiyoruz. Ticari işletmelerin doğal refleksleri büyüme yönündedir. Fakat içinde bulunduğumuz dönem büyümenin tek başına kalkınmak için yeterli olmayacağını gösteriyor. Değişime açıklık, inovasyonu tutkuyla desteklemek, çalışanın gelişimini ön planda tutmak ve her adımda sürdürülebilir bir organizasyona dönüşmek niteliksel büyümeyi sağlayacak. Ve gönülden inanıyorum ki hedeflediğimiz rakamlara bu rotayı kullanarak çok daha hızlı ulaşacağız.