İstihdam Artışının Büyümeye Duyarlılığı
Türkiye ekonomisi son yıllarda yaşanan dış şoklar nedeniyle uzun dönem ortalamasının bir miktar altında büyüdü. İş gücü piyasası genel olarak direncini korusa da istihdam artışlarının, büyüme oranına duyarlılığının arttığı görüldü. Büyümenin geçmişe kıyasla daha fazla istihdam yaratması olumlu görünmekle birlikte, bu duruma neden olan dinamiklerin ve yol açtığı değişimlerin üzerinde düşünülmesi gerekiyor.
2006-2017 arasındaki dönemde gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) ortalamada yüzde 5,3 büyüme kaydetmişti. Dönem boyunca toplam istihdamdaki yıllık artışın ortalaması yüzde 3,2 seviyesinde gerçekleşmişti. 2018’deki kur şoku ve sonrasındaki parasal sıkılaşma dönemi ile 2020’deki COVID-19 krizi, destekleyici politikalara rağmen Türkiye büyümesinin düşük kalmasına yol açtı. 2018-2023 döneminde GSYH ortalamada yüzde 4,6 ile daha yavaş bir tempoda büyüdü. Toplam istihdamın yıllık artışı ise yüzde 2,1’de kaldı.
Öte yandan, ilk dönemden ikinci döneme geçildiğinde istihdamın büyüme duyarlılığında artış yaşandı. Çeyrek GSYH’nin ve istihdamın yıllık değişimleri ile hesapladığımız toplam istihdam artışının büyümeye duyarlılığı ilk dönemde 0,2 iken, ikinci dönemde 0,6’ya yükseldi. Diğer bir ifadeyle, 2006-2017 döneminde yüzde 1’lik büyüme yüzde 0,2’lik toplam istihdam artışı sağlarken, 2018-2023 arasında aynı oranda büyüme yüzde 0,6’lık istihdam artışı sağlamaya başladı. Aynı dönemde istihdamın büyümeye duyarlılığı erkeklerde 0,3’ten 0,6’ya, kadınlarda 0,1’den yine 0,6’ya çıktı.
Büyümede ivme kaybının olduğu bir ortamda istihdamı artırmanın kayda değer maliyetinin olduğunu ve ekonomide bazı değişimlere yol açtığını söyleyebiliriz. Örneğin, uygulanan istihdamı destekleyici politikalar işsizlik oranlarındaki yükselişleri sınırlarken, son üç yılda bütçe giderleri içerisinde yüzde 2’nin üzerinde pay aldı. Bu süreçteki büyümeye sanayinin verdiği katkı zayıflarken, hizmetlerin daha fazla katkı verdiğini gördük. Bu da ekonomik faaliyetlerde emek yoğunluğunun artmış olabileceğinin ve istihdam artışlarının nasıl sağlandığının bir göstergesi olarak karşımıza çıktı. Ayrıca hizmetlerin toplam istihdam içindeki payının da arttığını görüyoruz.
Sonuç olarak büyümedeki ivme kaybına karşın istihdamın sürmesine ve büyüme duyarlılığının artmış olmasına temkinli yaklaşmak gerektiğini düşünüyoruz. İstihdam artışı ekonomideki öncelikli hedeflerden sadece birini oluştururken, hem mevcut istihdamın hem de yeni istihdam niteliğinin iyileştirilmesi de rekabet açısından önemli bir husus olarak karşımıza çıkıyor. Büyüme, istihdam artışı için bir ön koşul olmakla birlikte, sermaye ve doğal kaynaklar gibi diğer üretim faktörlerinin hangi kompozisyonda kullanıldığına bağlı olarak da gerçekleşebiliyor.