search

Teknolojik gelişimin verimliliğe etkisi azalıyor mu?

Büyük krizin 10. yılında küresel ekonomide büyüme hızlandı. Hatta 2017 yılı ekonomik büyüme adına beklentileri aşan bir yıl oldu. Ancak gelişmiş ülkeler başta olmak üzere pek çok ülkede büyümenin önemli bir bileşeni olan verimlilik değerlerinde beklenen yukarı yönlü hareketler (en azından) resmî verilere yansımış değil. Bu konuda yaşlanan nüfustan, kriz süresince yavaşlayan küresel ticarete, sabit sermaye oluşumundaki yavaşlamadan, regülasyonların artışına ve hatta teknolojik gelişmelere varan (ve hemen her biri kabul gören) çok sayıda açıklama yapıldı.

Bu açıklamalar içerisinde, her ne kadar kulağa ters gelse de, teknolojik gelişmelerin verimlilik üzerindeki sınırlayıcı hatta verimliliği azaltan etkileri oldukça yoğun şekilde tartışılmakta. Bob Gordon verimlilik üzerine kaleme aldığı eserlerle iktisadın bu alanında önemli bir otorite konumundadır. Gordon, “The Rise and Fall of American Growth: The U.S. Standard of Living Since the Civil War” (2016) adlı kitabında günümüz bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin insan yaşamına kattığı iktisadi faydanın, elektrik, otomobil, uçak yolculuğu gibi 1870 – 1970 arası dönemde icat edilen ve sonrasında hızla ticarileştirilen ürünlere kıyasla düşük kaldığını savunur. Yine bu dönemde yenilikçi yönetim stratejilerin uygulanmaya başlamış olması da hizmetler tarafında verimliliği artırmıştır (örneğin, geri hizmetlerin dışarıdan tedarik edilmesi). Gordon’a göre bu dönemde elde edilen verimlilik artışının tekrarlanabilmesi mümkün görünmemektedir.

ABD eski başkanlarından Reagan’ın ekonomi danışmanlarından Martin Feldstein ise çok daha iyimser. Feldstein’a göre sorun verimliliğin artmıyor olmasından ziyade verimlilik artışının resmî istatistiklerde doğru metriklerle ölçülemiyor olması. Cebe giren para uzun süredir hızlı bir artış göstermiyor olsa da yaşam standardı hızlı artıyor. Nasıl? Çünkü pek yükselmeyen bu nominal ücretler daha kaliteli ürünleri hemen hemen aynı maliyetlerde alabilmemizi sağlıyor. Dolayısıyla reel gelir tanımlamamızda bir sorun olsa gerek. Bu dört sebepten kaynaklanıyor olabilir:

  • 1- Mal ve hizmetlerin kalitesindeki gelişmeler değerlemelere olması gerektiği gibi dahil olmuyor. Anketlerde ürün kalitesini ölçen sorular hatalı; çünkü kalite çıktı değeri yerine çoğunlukla girdi maliyeti üzerinden formüle ediliyor (nihai ürünün girdi maliyeti yükseliyorsa tüketicinin gözünde ürünün değerinin aynı oranda yükseldiği varsayılıyor; oysa üretici için verimlilik bambaşka bir anlam taşıyor).
  • 2- Yeni mal ve hizmetin “faydası” ölçümlenemiyor. Ticari bir ürün sadece piyasadaki satış fiyatı üzerinden nominal milli gelire dahil ediliyor, yaratılan tüm fayda değerlemeye girmiyor. Aşağıdaki görselde 1991 yılına ait bir broşüründe teknoloji perakendecisinin sattığı ürünleri görmekteyiz. Satılan 15 ürünün 13 tanesi bugün tüm akıllı telefonların bir fonksiyonu olarak cebimizde. Küçülen dünyanın getirdiği verimlilik ise milli gelir hesabına dahil edilmemekte. Örneğin, bu 13 ürünün 2012 fiyatlarıyla ederi $5,100 olmaktaydı. 14 Eylül 2012 tarihinde piyasaya çıkan iPhone 5’in satış fiyatı ise $199 – $399 arasında değişmekteydi. Ancak hemen ekleyelim: David M. Byrne, John G. Fernald ve Marshall B. Reinsdorf (2016) ampirik makalesi Feldstein’ın teorik olarak bahsettiği ölçümleme hatasının, verimliliği olduğundan düşük gösterme yönünde yarattığı bu etkinin göz ardı edilebilir nitelikte olduğunu göstermektedir.
  • 3- Yukarıda bahsedilen ölçümleme hatası zaman içerisinde istatistiki olarak daha da anlamlı hale geliyor.
  • 4- Milli gelir hesabı sadece piyasa değeri olan ürün ve hizmetleri kapsamakta iken Google ve Facebook gibi ücretsiz dijital hizmetlerin yaşam standardını büyük oranda yükselttiği düşünülmektedir. Byrne, Fernald ve Reinsdorf (2016) ücretsiz dijital hizmetlerin iktisadi faydaya katkısının milli gelirin %0,3’üne denk gelebilecek bir büyüklüğe sahip olduğunu hesaplamıştır.

Yine ABD eski başkanlarından Clinton’un ekonomi danışmanlarından Jeffrey Frankel, mart ayında Project Syndicate’te yer alan makalesinde teknolojinin verimlilik üzerine pek çok yan etkisi olduğunu vurgular. Frankel bazı yeniliklerin içselleştirilebilmesi için çalışanların ekstra çaba göstermesi gerektiğini ve bazı durumlarda bu çabanın yeniliğin getirdiği faydanın üzerine çıkabileceğini belirtmektedir. Yazar, spam ve virüslerin şirketlerin operasyonel maliyetlerini yükselttiğini ifade ederken, günümüzde iş amaçları dışında kullanılan e-posta ve sosyal medya hesapları sebebiyle artan bağlantısallığın (connectivity) işyerinde verimliliği sınırladığına işaret etmektedir.

Teknolojinin yaygın kullanımının getirdiği verimlilik tartışmaları eğitime de sıçramış durumda. Mueller ve Oppenheimer’in (2014) kaleme aldığı “The Pen Is Mightier Than the Keyboard” makalesinde dizüstü bilgisayarlarda ders notu alan öğrencilerin ilgili materyale ilişkin performanslarının kalem ve kâğıt kullanarak not alan öğrencilere kıyasla daha zayıf kaldığı savunulmaktadır. Michigan Üniversitesi’nden Ravizza, Uitvlugt ve Fenn (2017) “Logged In and Zoned Out” isimli makalelerinde ise sınıf içi eğitim sırasında dizüstü bilgisayar kullanımının, akademik amaçlar dışında internet kullanımını özendirmesi sebebiyle, öğrenci performansını düşürdüğünü tespit etmişlerdir. Aguiar, Bils, Charles ve Hurst (2017) “Leisure Luxuries and the Labor Supply of Young Men” makalelerinde bilgisayar oyunlarının 21 – 30 yaş arası çalışan kesimde iş becerilerinin ve efektif iş saatlerinin azalmasına sebebiyet verdiğini ve işgücü arzını sınırladığını belgelemişlerdir.

Teknolojinin faydaları adına güzel bir çalışmayla tamamlayalım. Brynjolfsson, Rock ve Syverson (2017) “Artificial Intelligence and the Modern Productivity Paradox” makalesinde iktisadi kazanımların doğru ölçümlenebilmesi için teknolojik gelişimin iktisadi yapıya tam anlamıyla nüfuz etmesi gerektiğini ve bunun da uzun bir süre alabileceğini savunulmaktadır. Örneğin, elektrik ve otomobil kullanımının ticarileşmesi ve yaygınlaşması da zaman almıştır. Yazarların düşüncesine göre, yeni teknolojinin faydaları kendisini tamamlayacak yeni faaliyet kolları, yeni altyapı, vs gibi diğer yapı taşlarının gelişimine ve uygulanmasına bağlıdır. Bu süreç dahilinde bahsedilen uyumun tesis edilememesi, hedeflenen verimlilik artışın ortaya çıkmasına ket vurabilir.

Kısacası… teknolojik gelişim verimlilik üzerinde eskisi kadar etkili olmayabilir; ama belki de bizler biraz fazla sabırsızız.